24 Ara 2015
Güncelleme Tarihi: 02 Mar 2021 00:21:06

Abdulkadir Udeh 1907’de Hasan el- Benna’dan bir yıl sonra dünyaya geldi. Hâkim ve savcı olduğu dönemde İhvan-ı Müslimîn’in davalarını beraatla sonuçlandırdı. Abdulkadir Udeh Kimdir? Abdulkadir Udeh'in Hayatı, Kitapları, Sözleri ve Şehadeti...

Abdulkadir Udeh 1907 yılında İmam Hasan el- Benna’dan bir yıl sonra Mısır Şirbin’de yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Küçük yaşlarda ailesi ile birlikte Şam’a göç etmek zorunda kalan Abdulkadir Udeh, ilk eğitimini burada el-Medreset’ül Mansûriyye’de aldı. Bu yıllarda Mısır, İngiliz askerleri tarafından işgal edilmiş ve gayet gizli, düzenli bir plan uygulayan İngilizler Mısır’ı yavaş yavaş İslam’dan uzaklaştırmaya, çoktan tarihe karışmış olan Firavun ruhunu yeniden canlandırmaya çalışıyorlardı. Bu nedenle Abdulkadir Udeh, öncelikle Kur’an öğrenmeye başlamasına rağmen, daha sonra gittiği mahalle mektebinde, ortaokulda ve lisede kademeli olarak İslam’dan soğumuş, emperyalist bir işgalci olarak görüp nefret etmesine rağmen medeniyetin ve teknolojinin öncüsü olduğu itiraf etiği Avrupalılara hayranlık duymaya başlamıştı.

Belirli bir süre ziraat işleriyle meşgul olmak zorunda olan Abdulkadir Udeh daha sonra Kahire Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1930 yılında, 23 yaşında şeref derecesiyle mezun olup avukatlık, hâkimlik ve savcılık görevlerini icra etmiştir.

Abdulkadir Udeh daha öğrenci olduğu sıralarda Ürdün, Filistin ve bazı Arap ülkelerini de gezme, görme ve İslam Coğrafyasına, kültürlerine daha yakından şahit olma fırsatı buldu. Hukuk öğrenimini bitirdiğinde kimliğinde Müslüman yazan, buna rağmen İslam’ın, milletin geri kalmasının ilk nedeni olduğuna inanan ve milletin ilerlemesi için İslam’ın izlerinin silinip yerine Batı medeniyetinin yerleştirilmesini şiddetle arzulayan bir aydın, bir hukukçu ve bir hâkim olmuştur. Böylece zeki ve gayretli aynı zamanda milletin ilerlemesi hususunda hırslı olan bu Mısırlı genç ve akranları emperyalistlerin kendilerine telkin ettikleri sahte ilhamların tesiriyle İslam’ın mahiyetini kavramaktan uzaklaşmış ve onun milletin gerilemesinin sorumlusu olduğuna inanmışlardır.

İşte Hasan el-Benna 1929 yılında başlattığı çağrısında öncelikle bu yanlış kanaati yıktı. Önce Mısır aydınlarına sonra da bütün dünya Müslümanlarına, İslam’ın yeterli ve tek bir hayat nizamı olduğunu, içine düştüğümüz zilletten onun sorumlu olmadığını aksine bizim başka bir sebepten dolayı değil yalnızca İslam’ı terk etmemiz nedeniyle zelil olduğumuzu ispatladı.

Çığ gibi yayılan bu davet kısa bir zaman içinde kulaklarını hakka tıkayan bütün insanlara ulaştırıldı, bütün engelleri aşarak onlara işittirildi. Bu esnada Abdulkadir Udeh, Batı uygarlığına samimiyetle inanan bir hâkim olmasına rağmen, yavaş yavaş hakkın bu gür sesini duymaya, içinde gitgide büyüyen sorulara cevap bulmak için İmam Hasan el-Benna’nın konferanslarını dinlemeye ve eserlerini okumaya başladı. Önce saygı ve sevgiyle başlayan bu ilgi Abdulkadir Udeh’i kısa bir süre sora kesin bir tavır koymaya ve çağın yüz akı olan bu hareketin bir neferi olmaya dönüştürdü. Bundan sonra Abdulkadir Udeh’i bütün mesaisini İslami harekete hasreden gayretli bir mücahid, derin görüşlü bir düşünür ve tavizsiz bir mümin olarak görüyoruz.[1]


Abdulkadir Udeh ve Müslüman Kardeşler

Abdulkadir Udeh’in aksiyoner kişiliği, üstün çalışma azmi ve eşsiz dehası onun pek uzun sayılmayacak üyelik süresi içerisinde teşkilatın ikinci adamı, İmam Hasan el-Benna’nın ilk halefi olmasını sağlamıştı. Fakat tabiidir ki bu dehayı bekleyen sorunlar dehasının büyüklüğüyle orantılı, belki de aşkın nitelikteydi. 1948’de Müslüman Kardeşler’in bütün şubeleri kapatılıp, mal varlığına el konuldu. Amaç, bu hareketi yuvasında boğmak ve tüm dünyaya yayılmadan yok etmekti. Fakat bu darbe ve tutuklamalar İhvan’ı yıldırmadı. Tehdit eylemleri ve protesto gösterileri hükümeti tedirgin edecek dereceye ulaştı. Bunun üzerine diktatör idare âdi metotlara başvurdu. Mısır Özel Polis Timinin hazırladığı bir suikastla İmam Hasan el-Benna, sokak ortasında kurşunlatıldı. Tedavi için götürüldüğü hastanede alçak planlarla ölüme itildi… Artık bundan sonra İhvan-ı Müslimîn’in şerefli yükü, İslam’ı bu çağa anlatma gayesiyle şehid olan İmam Hasan el-Benna’ya büyük bir şevkle bağlı olan Abdulkadir Udeh’in omuzlarındaydı…

Abdulkadir Udeh’in hâkimlik ve savcılık yaptığı dönemlerde mahkemede İhvan-ı Müslimin’i ortadan kaldırma amacına yönelik birçok dava açılıyordu. Fakat İhvan cemaatinin kapatılmasının kanuni hiçbir dayanağı olmadığı gerekçesiyle önüne getirilen her dosyayı beraatla sonuçlandırmayı başarıyordu.

Abdulkadir Udeh, Kral Faruk tahttan indirildikten sonra, General Muhammed Necip[2] zamanında yeni Mısır anayasasını hazırlamak üzere kurulan komisyona üye olarak seçildi. Bu komisyon çalışmaları esnasında hak ve hürriyetleri savunan, aynı zamanda anayasanın İslami esaslara göre şekillenmesini, İslami esaslara dayandırılmasını isteyerek bu konudaki fikirlerini açıkça ortaya koymasıyla dikkatleri üzerine çekti.  1953’te Abdulkadir Udeh’in hukuk ilminin genişliğine ve İslami anlayış ehliyetine güvenilerek, kendisine Libya Anayasası’nı İslami dayanaklara ve esaslara göre hazırlama görevi verildi. Bu durum İhvan-ı Müslimîn için gayet büyük bir başarıydı. Verilen söze göre anayasa tamamen İslam esaslarına göre düzenlenecek, idare İslami çizgide yürütülecek, dış ve iç siyasette yegâne ölçü İslam olacaktı.

Abdulkadir Udeh, General Muhammed Necib’in ed-Dubbâtü’l Ahrâr tarafından görev başından uzaklaştırılmasına tepki olarak başlayan halk gösteri ve yürüyüşlerinde etkin bir rol oynadı. Abdulkadir Udeh onbinlerce insanın başına geçerek, onları sokaklarda yürütmüş ve bürokrasiyi zorlayarak Muhammed Necib’in tekrar Mısır’a başkan olması için çalışmalar yapmıştı.

Abdulkadir Udeh, İhvan-ı Müslimin teşkilatı ile Cemal Abdünnasır ve taraftarları arasında bir yakınlaşma sağlamaya çalışıyordu. Fakat Udeh bu amacını gerçekleştiremedi bunun üzerine hükümet İhvan-ı Müslimin’i kapatma kararı aldı. Abdulkadir Udeh, Abdünnasır’ı bu kararından vazgeçirmek için katıldığı görüşme esnasında kullandığı sert üslûp ve General Necib’in göreve iade edilmesi için yapılan gösterilerdeki rolü sebebiyle Abdünnasır’la arası açıldı.

Abdulkadir Udeh: Bu karardan vazgeçmen hem sizin, hem de Kardeşlerin menfaati icabıdır, dedi.
Nasır: Müslüman Kardeşler kaç milyon? İki mi, üç mü? Ben bu milletin üçte birini feda etmeye hazırım. Bugün yedi milyon olduğunu söyleyen Müslüman Kardeşleri yok etmekte asla tereddüt etmem, dedi.
Abdulkadir Udeh: Yedi milyon insanı bir kişi için mi feda edeceksin? Sen kendi malını feda edebilirsin… Fakat bu millet ise evlatlarını asla!
Dedi. Bu konuşmadan sonra Kardeşlerle Nasır arasındaki son bağlar da koptu.

Abdulkadir Udeh, Müslüman Kardeşler teşkilatındaki çalışmalarına daha çok zaman ayırabilmek için 1951 yılında resmi görevlerinden istifa ederek İhvan saflarında avukatlığa başladı.

Abdulkadir Udeh’in Şehadeti

Abdulkadir Udeh ile Nasır’ın konuşmalarından sonra Abdünnasır tam anlamıyla karşı tavır koyup onları yok etmek için devletin bütün imkânlarını seferber etti. Müslüman Kardeşler’in ileri gelenlerini art arda tutuklamaya başladı. Lider Abdulkadir Udeh ve büyük mütefekkir Seyyid Kutub da tutuklananlar arasındaydı. Abdulkadir Udeh ile İhvan’ın diğer ileri gelenlerinin yargılanması ise Nasır’ın direktifleriyle hareket eden bir hâkim heyeti tarafından yapılmıştı. Günlerce süren mahkemede tutukluları itham edecek herhangi bir suç bulunamamasına rağmen Mısır’ın çağdaş Firavunu hâkimlere kesin emir vermiş ve ne yapıp edip idam kararı almalarını istemişti. 1954’te Abdünnasır’a karşı girişilen başarısız suikast teşebbüsünden sonra yalan üzerine kurulu bir mahkemede bu suikasta katılmakla itham edildi. Bu emir üzerine mahkeme 9 Ocak 1954 Salı günü mahkûmlardan, içlerinde Abdulkadir Udeh’in de bulunduğu 6 kişiyi idama mahkûm ettiler.

Üstad Benna’dan Sonra İhvan’ın Lideri, değerli insan, fedakâr mücahid; Şehid Abdulkadir Udeh, idam sehpasına şehidlerin ulaşacakları nimetleri müjdeleyen şu ayetleri okuyarak gidiyordu, imanları o anlarda bu sözleri söyletiyordu: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma! Bilakis onlar diridirler; Allah’ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleriyle sevinçli bir halde rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehid kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar. Onlar Allah’tan gelen bir nimet, bir lutuf sebebiyle ve Allah’ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği dolayı sevinç içerisindedirler.”[3]

Bu ayetleri okuyarak idam sehpasına yürüyen şanlı şehid, sehpanın önüne geldiğinde: “Benim kanım Nasır ve arkadaşlarına lanet okuyacaktır. Benim için yatağımda ölmekle düşman elinde esir olarak ölmek arasında fark yoktur. Şimdi Yaradan’ıma doğru gidiyorum. O’na ulaşacağım. Şüphesiz ki Allah’ın laneti zalimlerin üstünedir.” Dedi.  Böylece Abdulkadir Udeh, 47 yıllık hayatının sonunda tağutlara boyun eğmeyi kabullenmeyişinin mükâfatı olarak şehadet rütbesiyle taltif edilmişti…


Abdulkadir Udeh Kitapları

Abdulkadir Udeh kitapları ile beşeri hukuk dalında uzman bir bilim adamı olduğunu kanıtlamıştır. Daha sonra İslami harekete katılıp İslam şeriatı alanında da ihtisasını artırmaya başlamıştır. Şehid Abdulkadir Udeh’in belli başlı eserleri dört tanedir. Bunlar;

  1. Mukayeseli İslam Ceza Hukuku
  2. İslam'da Mal ve İdare
  3. İslam ve Siyasi Durumumuz
  4. İslam ve Yürürlükteki Kanunlar
  5. Evlatların Cehaleti ve Âlimlerin Acizliği Karşısında İslam

Abdulkadir Udeh ve İslam Ceza Hukuku 

Abdulkadir Udeh’in büyük bir titizlikle ele aldığı İslam Ceza Hukuku eseriyle sadece kendi dönemini değil daha sonraki hatta Mısır dışındaki birçok fikir akımını ve hareketi de etkilemiştir. Teorik olarak ilmi bir çalışma ortaya koyan Abdulkadir Udeh, zamanına kadar aslında yapılmayanı yapmış, yani fakihlerin görüşlerinin tek tek izini sürerek adeta onların zihin­lerinde ve kitaplarının satır aralarında var olan suç ve ceza kavramı, tanımı, unsurları, teşebbüs, iştirak vb. kavram ve kurumların soyut anlamca ortaya konulmasını sağlamıştır. Kısaca klasik fıkıh ki­taplarından bir “ceza genel” inşa ederek kendisinden sonra yapılacak çalış­malara da öncü rol oynamış ve bu alanda bir ilk olmuştur.

Abdulkadir Udeh oryantalistlerin iddia ettiklerinin aksine İslam ceza hukukun­da suç ve ceza kavramlarının tanımları, unsurları çeşitleri, iştirak, teşebbüs, içtima gibi müesseselerin var olduğunu göstererek, klasik fıkhın ya­pısının onun soyut kurum ve kavramları üretmesine ve modern hukuk siste­matiğiyle sunulmasına da bir engel olmadığını göstermiştir. İslam’ın hukuk normlarının evrensel oluşu düşünülecek olursa bu çabalar günümüz için de fazlasıyla gerekli ve zaruridir. [4]

Ayrıca tek tek ele alınan suç ve cezaların birbirleri ile uyum içinde olduğu, bunlardan hareketle bir suç ve ceza teorilerinin oluşturabildiği, ayrıca suça başlangıç, teşebbüs ve iştirak gibi müesseselerin bulunduğu, son dönemde modern hukuk sistematiği için­de yapılan pek çok İslâm Ceza Hukuk çalışmasından anlaşılmaktadır. Abdulkadir Udeh, ukubat diye bilinen İslâm Ceza Hukukunu modern hukuk sistematiğine uygun olarak, tüm konu ve başlıklarıyla genel anlamda ele alan ilk yazarlardan biridir.

Avukatlık, savcılık ve hâkimlik görevlerinde bu­lunan Abdülkâdir Udeh “Mukayeseli İslam Hukuku Ve Ve Beşeri Hukuk” adlı eseriyle İslam Ceza Hukukunu modern ceza hukuk sistematiği ile yeniden çağa sunmuştur. Abdulkadir Udeh’in İs­lam Hukuku ilmine olan en önemli katkısını bu eseriyle sağlamıştır.

Abdulkadir Udeh Sözleri

Ondan talepte bulunan kişi devletin en üst yetkilisi olsa bile İslam ve Müslümanların aleyhine bir durum söz konusu olduğunda o talebi reddederdi. Abdulkadir Udeh hukuk alanındaki duruşunu şu şekilde ifade eder. “Ben tarafsız değilim. Hâkim nasıl tarafsız olabilir? Olup bitenlere karşı lakayt kalması istenir! Esarete düçar olan milletin hâkimi tarafsız olamaz! Her yönüyle anarşiye düşmüş bir milletin hâkimi tarafsız olamaz! Sanıklar yaptıklarını ve yapmadıklarını zorla itiraf ettirmek için her türlü işkenceye müsaade edilen bir ülkenin hâkimi tarafsız olabilir mi? İtiraf ettirme gerekçesiyle sanıkların tırnakları çekilir, bayılıncaya kadar dövülür, vücutları ateşle dağlanır, kamçı ile renkleri değiştirilir, demirler ve odunlar arkadan sokularak ırz ve namusları çiğnenir, annelerine, ailelerine ve kız kardeşlerine aynı şeyin yapılacağı yönünde kendilerine tehditte bulunulursa böyle bir milletin hâkimi gerçekler karşısında nasıl susabilir?! Din ve ahlaktan soyutlanan bir milletin hâkimi lakayt olamaz? 

 “Doğrusu üzerimde büyük bir sorumluluk hissediyorum. O da, beşeri hukuka karşı mazeretimi ortaya koyma mükellefiyetidir. Hukuka karşı mazeret beyan etmek için benim gibi bir hukukçudan daha evla kim olabilir? Çünkü hukuku açıklamak, tatbik etmek, zihinlere yerleştirmeye çalışmak saldırı ve tahripten kurtarmak benim gibi hukukçuların vazifesidir. Fakat ben kanuna karşı mazeretlerimi beyan edip karşı çıkıyorum. Kanundan, nizam olması itibariyle özür diliyorum, ancak döküldüğü kalıplar, dayandığı köksüz prensipler bakımından onu reddediyorum. Ona hücum etmeyi bir vazife biliyorum. Çünkü kanun, kanunluktan çıkmış, hakkı haykıranları susturmak için bir vasıta haline gelmiştir. Doğru söyleyenleri esaret zincirleriyle kelepçeleyen, hapishane hücrelerinde çürütmeye mahkûm eden bir tağut olmuştur." [5]

“Dünyanın her tarafında bulunan biz Müslümanlar, İslam’a bağlıyız. İslam’a olan bu bağlılığa tutkunuz; Bu şerefli ve ilahi bağlılıkla da kıvanç duyarız. Fakat bizler -maalesef- İslam hakkında çok şey bilmemekteyiz. Çoğumuz İslam gerçeklerinden haberdar değildir. İslam, dillerimiz ve sözlerimizde yer tutmakla birlikte, kalplerimizde ve amellerimizde hemen hemen hiç yer işgal etmemektedir.”

“Eğer bizler de hakkıyla iman edip, akidemizin istikametinde hareket edersek ilk Müslümanları galip ve aziz kılan yüce Allah elbette ki bizleri de aziz kılacaktır. Bu Allah'ın bize vaadidir ve vaadini Allah'tan daha iyi kim ifa edebilir?”

Abdulkadir Udeh sözleri, kitapları, hayatı, şehadeti ile İslami mücadeleye ve hukuk ilmine katkı sağlayan öncü şahsiyetlerden biri olarak anılmaktadır. Rabbimiz şehadetini kabul eylesin.

[1] Abdulkadir Udeh, Evlatların Cehaleti Ve Âlimlerin Acizliği Karşısında İslam (İstanbul: Ravza Yayınları,1998) Eserinden faydalanılmıştır.

[2] 1952'de Kral I. Faruk’un devrilmesinde önemli rol oynayan Mısırlı asker ve devlet adamı.

[3] Ali İmran / 167-171

[4] Haluk Songur, Abdulkadir Udeh ve İslam Hukukuna Katkısı: 2014.

[5] “İslam ve Yürürlükteki Kanunlar" adlı eserinde "Kanun Kusura Bakmasın" başlığı altında bulunmaktadır.